Bağlanma bir bebeğin bakım vereni ile kurduğu sağlıklı olması ve güçlü olması istenen derin
bir bağ kurulumudur. Kişilik gelişiminde de bireyin kendine olan güvenini ve birilerine de
yakınlık kurma eğilimiyle ilişkilendirilebilir. Kişinin aynı zamanda bir birey olarak çevresiyle
uyumunu da şekillendirmektedir. Bağlanma genelde güvenli ve güvensiz olarak da
incelenebilmektedir. Kişinin bağlanmayla ilgili sorununun olup olmamasını incelemek adına
da yakın ilişkileriyle kurduğu iletişimden yararlana bilinmektedir.
Çocuğun sağlıklı birer psikoloji sahibi olmasının öncül koşulu bağlanma kuramcısı John
Bowlby’e göre anneyle bebek arasındaki güvenli bağlanmaya mümkün olacağıdır. Gerek
Kişilik problemlerinin gerek zihinsel hastalıkların da savundukları kurama istinaden
bağlanma temelli olup dönemsel kesintilere ve yanlış birer bağlanma örneklerinden
mustariptik açısından sebebiyet verdikleri görüşündedirler. Nevrotik bir kişiliğin de temelinde
bulunduğunu söylemişlerdir. Şimdi gelelim John Bowlby kimdir?
İçindekiler
JOHN BOWLBY KİMDİR?
John Bowlby (1907-1990), İngiliz bir psikiyatrist ve psikanalisttir. Bowlby, özellikle bağlanma kuramıyla tanınır. Bağlanma kuramı, çocukların anne figürüyle kurduğu bağlanmanın psikolojik gelişimleri üzerindeki önemini vurgular. Bowlby’e göre, sağlıklı bir duygusal ve sosyal gelişim için bebeklerin ve çocukların bakım vericileriyle güvenli ve sürekli bir ilişki kurmaları gereklidir.
Bowlby’nin bağlanma kuramı, çocukların duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasının temelinde yatan psikolojik süreçleri ve çocukların bu ilişkiler üzerinden dünyayı nasıl algıladığını açıklar. Bu kuram, çocukluk çağındaki bağlanmanın, yetişkinlik dönemindeki ilişkileri ve psikolojik sağlığı etkileyebileceğini ileri sürer.
Bowlby’nin çalışmaları, bağlanma kuramı üzerine yapılan araştırmaların temelini oluşturur ve modern psikolojide çocuk gelişimi ve ilişki teorilerine önemli katkılarda bulunmuştur.
Günümüzde de sıklıkla duyduğumuz pek çok tanıdık kavram vardır. Öncelikle bu kavramlar üzerinden gitmek çok faydalı olacaktır. Pek çoğumuz bağlanma kavramını gündelik hayatımızda en az da olsa bir kez kullanmışızdır. Peki John Bowbly’e göre bağlanma nedir? Detaylıca inceleyelim.
BAĞLANMA

Herkesin içinde yatan en derin duygulardan biri de belki de dengeli, sağlıklı ve aşk dolu bir ilişkiye sahip olmaktır. Ancak pek çoğumuzun da yakından tanık olduğu veya bizzat kendisinin yaşadığı acı verici, zorlu ve birçok anlaşmazlıkların dolduğu, saygısızlıkların sıklıkla yaşandığı ilişkiler de yaşayabilmektedirler. Burada kendimize sormamız gereken bir soru vardır.
Mutlu bir aşk hayatı yaşamak neden bu kadar zordur?
Psikanalizin büyük kısmını ve henüz tam olarak netliğe kavuşmayan bir parçası olan şey de ilişkilerde çoğunlukla yaşadığımız bu büyük sorunların temelinin biz çocukken başlamış olduğudur.
Partnerimizle yaşadığımız pek çok zorluk mutlaka bizim bakım verenimizle ilgili birtakım anlaşmazlıkların olduğunu gösterebileceğini göz ardı etmemeliyiz. Bakım veren figürü bizim için kıymetlidir.
Nedir bu “Bakım veren?”
“Bakım veren” terimi genellikle psikolojide ve sosyal bilimlerde kullanılan bir terimdir. Bu terim, bir kişinin bir başkasına bakım sağlayan veya onunla ilgilenen kişiyi ifade eder.
Özellikle çocuk gelişimi literatüründe, “bakım veren” genellikle çocuğun fiziksel, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayan kişiyi ifade eder. Bu genellikle çocuğun annesi veya babası olabilir, ancak aynı zamanda bakıcılar, akrabalar veya diğer yetişkinler de bu rolü üstlenebilir.
Bakım veren kişi, çocuğun sağlıklı bir gelişim süreci geçirmesini sağlamak için temel ihtiyaçlarını karşılar ve onun duygusal güvenliğini sağlar. Bu ilişki, çocuğun bağlanma ve duygusal gelişimi üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Bu nedenle, bakım verenin sağladığı destek ve ilgi, çocuğun genel iyi oluşu için kritik öneme sahiptir.
Bakım verenimizle olan ilk deneyimlerimiz partnerimizle yaşadığımız problemlerimizle ilişkili olabilmektedir. Bunu bizlere katkı yapan kişi John Bowlby’dir. Kendisi İngiliz bir psikanalisttir.
John Bowlby bu kuramını açıklarken oldukça dürüst bir şekilde kendi deneyimlerinden de yararlanmıştır. Aynı zamanda bu durum kuramının güvenilirliğini de arttırmaktadır. Bowlby özünde güzel bir çocukluk geçirmiştir lakin ebeveynleriyle çok zaman geçirmemiştir. Bowbly bakıcı tarafından büyütülen bir bebektir yedi yaşında da yatılı bir okula gönderilerek okul hayatına karamsar bir açıyla başlamıştır ve şu sözleri söylemiştir.

“Bir köpeği bile yedi yaşındayken yatılı okula göndermezdim.”
John BOWLBY
Bowlby zaman içerisinde çok başarılı bir tıp öğrencisi ve yaratıcı bir araştırmacı olmuştur. 1950’lerin başında Dünya Sağlık Örgütü’ne danışmanlık yaparken bir rapor yazmıştır: “Annelik Bakımı ve Ruh Sağlığı.”
John Bowbly öncelikli olarak savunduğu şey şuydu: Şefkat hiçbir şekilde çocuğu şımartmaz.

John BOWBLY
“Kemiklerin gelişimi için D vitamini nasıl gerekliyse doğru bir kişilik gelişimi için de anne bakımı gereklidir.”
Bowlby’nin bu düşüncesi çok tepki topladı çünkü çağın dışında bir görüştü. Bu görüş reform dalgası yarattı. Daha sonralarında daha da detaylı çalışmalar için çocuklara başvurdu. Asıl araştırmak istediği şey ebeveynlerinden ayrılan çocuklarda nasıl davranışların gözlemlendiğiydi. Bu davranışları tanımladı.
Örneği çocuk çok uzun süre ebeveynlerinden ayrı kalmışsa hala sevgi ve ilgi istemekle beraber herhangi bir iyi durumunda kaybolacağına yönelik bir duygu beslerler. Bizler buna kaybetme deriz halk içerisinde. Kendilerine her zaman bir güvence ararlar, kişi bunu bulamazsa büyük bir buhran yaşayabilir. Değişken hale gelebilirler, cesaretlenme sonrası umutsuzluk tekrardan cesaretlenme ve hayal kırıklığı döngüsüne girebilirler. Bu tekrardan umut dolma hali kısır döngü haline gelebilmektedir. İşte tam olarak burada bahsettiğimiz şey Kaygılı bağlanmadır. Bowlby buna “Kaygılı Bağlanma” demiştir.
Ebeveynlerimizden ayrı kalışların süresiyle beraber bizi başka diğer problemlere de götürebildiği gözlemlenmiştir. Çocuk o kadar çaresiz kalmış olmalıdır ki Bowlby’nin “Bağlanmamış” olarak değerlendirdiği duruma girebilir. Bu durum da kişi kendi tamamen kendini korumak amaçlı olarak iç dünyasına girer dışardan baktığımızda uzak ve soğuk olarak değerlendireceğimiz bireyler haline gelebilirler. Onlar Bowlby’nin “Kaçınan Bağlanma” dediği duruma girerler.
Dolayısıyla yakınlık ve sevecenlik durumlarının, duygusal bir yatırım yapmanın tehlikeli ve kaçınılması gereken bir durum olduğunu görebilmektedirler. Bu bireyler sanılmamalıdır ki istemediğinde kaçarlar, hayır aksine çok isterler. Bağlanmak, güvence duymak, güven almak vermek ve iyi hissetmek isterler ki lakin çocuk bu duyguyu maalesef ki tanımıyordur. Tanımadığı ve kaçındığı bu his dolayısıyla çok istediği o duruma karşı bir kaygı besler. Bir türlü de olduramaz. Her zaman yaptığı gibi kaçar, umutsuzca sarılmak isterler. Ancak onlar için bu durum güvensizdir.
Bowlby’nin düşüncesinin temel odağı aslında güvenli bağlanma şekillendirilirken çok fazla zorluklarla karşılaşılması durumunda çocuğa ne olduğu kapsamında bir amaç doğrultusunda ilerlemektir. Bowlby bunu çok merak eder ve araştırır. Bulur ki sonuçlar ancak sekiz, on iki, on yedi yaşlarına kadar sürmemektedir. Bu durum ömür boyu devam etmektedir.
Bağlanma şeklimiz, erken yaşantılarımızdan beslenir. Birey aslında o an farkında olmasa dahi çocukken bakım vereniyle kurduğu o bağın geleceğinde her yerde karşısına çıkacağını maalesef bilemez ama ileri yaşlarda bunun yansımalarını bulacağı çok senaryo yaşar. Bir yerden o tanıdıklık kişiye hakim olur. Kim bilir belki de o tanıdığa biz çekiliyoruzdur. Güvensizliğin yarattığı güvendir belki de o kim bilir. Gülseren
Budayıcıoğlu’nun bu durumu özetleyen harika bir sözü vardır.

“Bize çocukluk yaralarımızı tekrar yaşatacak kişiyi gözünden tanır ve ona âşık oluruz.”
Gülseren BUDAYICIOĞLU
Anlayacağımız ileri ki senaryolarımız biz çocukken yazılmıştır.
BAĞLANMA ŞEKİLLERİ NELERDİR?
- SECURE ATTAC (GÜVENLİ BAĞLANMA)

Bu durum nadir görülür. Oldukça sağlıklı olan bu bağlanma türü ideal bir ilişki türüdür. Bir problem yaşandığında o durum için uygun olan zamanda güzel bir şekilde çözülür. Partnerinizin zayıflıkları karşısında büyük bir sorunmuş gibi değil olduğu gibi kabul etme onu o şekilde görebilmek yatar.
Zayıflıklar karşısında hayrete düşme durumu olmaz. Partnerinizin canı sıkılmış veya keyfi yerinde değilse kızgınca bir tepki vermezsiniz. O durumda size nazik olamıyorsa bile bir şekilde bunun için uygun zamanlamayı yapabilirsiniz. Davranış yorumlama açısından partnerinize sık sık hak verir anlayışlı olursunuz. Örneğin partnerinizden sizin gününüzün nasıl geçtiğiyle ilgilenmesini istediğinizde ve bunu beklediğinizde tek nedenin size karşı ilgisinin ve sevgisinin azalmasının değil de onun da iş yerinde birtakım zorluklar yaşadığını düşünerek bu durum karşısında anlayışlı olarak konuşmayı tercih edersiniz. Sonunda anlaşma yatan ve problemi karşınıza aldığınız partnerinizle birlik olduğunuz bir bağlanmadır bu.
2. ANXİOUS ATTACHMENT (KAYGILI BAĞLANMA)

Bu durum karşı tarafa geliştirilen bir bağımlılıktır. Partnerinin her an nerede olduğu ve ne yaptığına dair aramalar ve mesaj atmaların sıklığı ve güçlü bir kontrol etmeyle ön plana çıkar. “Sizi terk etmediğini anlamak üzerine bir duygudur bu.” Kaygılı bağlanan insanları dışarıdan zorba ve zahmetli birer kişiler olarak görebilirsiniz. Daha çok sizin değil kendi ihtiyaçlarına odaklanmayla beraber bu ihtiyaçların karşılanmasını arzu ederler.
Bu bağlanma türünde öfke çok sık rastlanan duygudur çünkü küçük, önemsiz acele söylenmiş bir kelime, dikkatsizlik kaygılı bağlanmış birine büyük tehditler olarak gözükebilir. Tüm ilişkinin derhal bitmesi gerektiğini duyurabilirler. “Yaptığım çorbanın lezzetli olduğunu söylememenin nedeni beni sevmemen ve terk etmeyi düşünmen. ” şeklinde düşüncelerle meydana çıkabilir. Olay aslında kişinin o an dalgınlığına gelmesi veya yemek öncesi aldığı kötü bir haberin etkisi neden olmuş olabilir ama dediğimiz gibi bu kişiler bu durumda yanlış yaptığının farkına varamayabilirler. Doğru olan partnerinle uygun iletişim diliyle bunun nedenini dürüstçe sorup konuşabilmektir.
3.AVOIDANT ATTACHMENT (KAÇINAN BAĞLANMA)

Kaçınan bağlanan kişiler kaçmayı öncelik haline getirmişlerdir. Birilerine bağlanmayı tercih etmezler. Eğer konuşulması gereken bir durum varsa konuşmazlar ve kaçarlar. Aklınıza ilk gelen karşınızdaki kişiye ihtiyacınız olmadığı ve onsuz da yapabilir olduğunuzdur. Kaçınan bağlanan kişiler partner tercihi olarak da kaygılı bağlanan kişileri tercih ederler. Maalesef ki bu kombinasyon risklidir çünkü kaçınan eş kaygılı eşin endişesine ve kaygısına destek vermez, kaygılı eş ise kaçınanın alanına girer sürekli. Bu durum tahmin edersiniz ki ikisi içinde çok zedeleyici olacaktır.
Bağlanma türlerini bu şekilde sıralamayla beraber Bowlby bu durumu insanın hayatı boyunca sadece bir türe ait olmadığını ve zaman zaman bu durumların benzerlik gösterebileceğini söyler. Akabinde partneriniz sizden nefret ediyor gibi görünebilir oysaki nefret etmiyordur belki de bakım vereni tarafından çok zedeleyici ve kötü bir şekilde muamelesi sonrasında geliştirdiği bir durum olabilir.
Bu yazı hem bireylerin kendileri için hem de partnerinin davranışlarını anlamaya yönelik bilgilendirme için yazılmış olup bu duruma karşı tek bir bakış açısının olmaması amacıyla yazılmıştır. Aynı nefret örneği gibi belki de sizden nefret etmiyordur. Bu durum için hem kişinin kendinde birtakım problemlerin olduğunu gerek de partnerinizde yaşanan bu durum hakimse ona yardımcı olmak “uygun psikolojik yöntemle” gerek terapi gerek psikiyatrik muayeneyle bu durumun çözülmesi birbirini seven iki insanın hayatını gidişatın tersine çevirebilmektedir.
Bowlby’nin bu kuramı belki de hayatınızda bir reforma ışık tutar. Hayatımızı belki biz seçemeyiz, doğduğumuz evi de ama kendimize nasıl davrandığımızı bizler seçebiliriz. Seçemiyorsak da yardım alabiliriz. Bilmeliyiz ki bizlere yardım etmeyi amaçlayan çok yetkili kimseler vardır. Alacağımız en büyük ders olarak da önce kendimize karşı yaklaşımımızı değiştirerek bu bağlanama durumlarını yönetebileceğimiz olsun. Kendinize iyi davranmamız dileğiyle.